Liderlik – Sir Alex Ferguson
- Erman Üsküdarlı
- 20 Nis
- 9 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 gün önce
Otuz sekiz yıllık yöneticilik hayatında akıllara durgunluk veren zaferlere imza atan Alex Ferguson on üç Premier Lig Şampiyonluğu ve iki Şampiyonlar ligi olmak üzere otuz sekiz kupa aldığı ve yirmi altı yıl boyunca Manchester United’ı dünyanın en büyük markalarından biri haline gelmesine katkıda bulunmuştur. 2018 yılında yayımlanan spor kitapları içinde en etkileyicilerinden biri olan “Liderlik”, yöneticilere, antrenörlere, velilere ve sporculara ilham veriyor.
İlginizi çekeceğini düşündüğüm kitapla ilgili notları paylaşmak istiyorum.
İnsanların çoğu dikkatli bakmak ve can kulağıyla dinlemek eğiliminde değildir. Bunun sonucunda çevrelerinde olup bitenin yarısını kaçırırlar. Her durumda konuşabilen bazı teknik direktörleri gözümün önüne getiriyorum. Bunun işlerine yaradığını sanmıyorum. Tanrı’nın bize iki kulak, iki göz ve tek bir ağız vermesinin nedeni var. Konuştuğunun iki katı kadar dinleyesin ve göresin diye. Hepsinden iyisi dinlemenin size bir maliyeti yok.
Ağzınızla bir düdükle antrenman sahasının ortasında durduğunuz zaman bütün dikkatiniz topun üzerindedir. Geri çekilip kenardan izlediğimde ise görüş alanım genişledi ve tüm antrenmana kafamda hakim olabildim. Tüm antrenmana hakim olunca olayların ruh halini, enerjisini ve alışkanlıklarını daha da iyi kavrayabildim. Bu benim mesleğimin en kıymetli derslerinden biriydi ve bu dersi otuz sene önce öğrendiğim için çok mutluyum. Yardımcı antrenörümün bu önerisi ve gözlemi beni yaratan şey oldu.
Yıllarca yararını gördüğüm bir gözlemimi paylaşmak istiyorum. Batı Almanya 1969 yılında Kilmarnock’ta Rugby Park’ta antrenman yapıyordu. Ben de Alma Futbol Federasyonu temsilcilerinden Karl – Heinz Heddergot’tan antrenmanı izlemek için izin istedim. Sahada sadece Alman futbolcular ve teknik ekip, birkaç saha görevlisi ve ben vardım. Antrenmanı yaklaşık bir buçuk saat izledim. Alman ekibi kalecisiz oynuyordu ve sadece topa sahip olmaya yoğunlaşmıştı. Antrenörlerin genelde uzun mesafe koşularıyla geçen antrenmanlara ağırlık verdiği bir dönemde bu alışılmamış bir şeydi. Bu beni derinden etkiledi ve o günden itibaren topa sahip olmanın önemine ağırlık vermeye başladım. St. Mirren’de teknik direktör olur olmaz dar alanda dörde karşı iki oyuncuyu yerleştirdiğimiz “ kutular” oluşturmaya başladım. Oyuncuyu sınırlı bir alanda performans göstererek topla oynama becerisini geliştirmeye zorlayan yirmi beş metreye yirmi beş metreye kutularla başladık. Oyuncuların becerileri geliştikçe kutuları daralttık. Bu her bakımdan faydalı oluyordu, farkındalık, açılar, topa vuruş ve nihayetinde tek pas oynama becerisi kazandırıyordu. Bu benim United’daki son eğitim toplantım yaptığım 18 Mayıs 2013’e kadar kullandığım bir antrenörlük tekniğiydi.
Gözlem ve diğerlerini anlamaya çalışmak ve durumları değerlendirmek, hazırlanmanın temel unsurudur. Bu nedenle United’dayken büyük maçlardan önce rakiplerimizi dikkatlice izlemeyi alışkanlık haline getirmiştik.
Hayatına kömür madenlerinde başlamış ve 1990 Dünya Kupası finaline bir adım kala İngiltere Teknik Direktörlüğünden kovulduktan sonra ayağa kalkma cesareti göstererek Hollanda’ya gidip PSV Eindhoven’ı daha sonra da Porto ve Barselona’yı yöneten ve memleketi Newcastle’a dönen Bobby Robson’ın otobiyografisi olan Farewell but not Goodbye, beni fazlasıyla büyülemiştir.
Bobby Robson belgeseli “More than a manager” fragman
Belgeselin tamamını Netflix’de izleyebilirsiniz.
Futbol otobiyografileri arasında ise Gary Neville’ın 2011 yılında yayınlanan Red: My Autobiography kitabını ayrı tutarım. Bu kitap oyuncuların üzerindeki baskıyı ve neden başarılı olmak zorunda olduklarını anlamasına yardımcı olur.
Disiplin bana erken yaşlarda aşılandı. Babam tam bir disiplin adamıydı. Çok zor ve acımasız olan gemi inşası işinde çalışıyordu. Çok fazla konuşmazdı. Belki inatçı birisiydi, çok az konuşurdu ama çok zeki bir adamdı. On dört yaşında okulu bırakmış ama okumayı bırakmayıp kendini yetiştirmişti. Kardeşimi ve beni zanaatkar olarak yetiştirmek istiyordu; bu nedenle fabrikada tamirci çırağı olarak eğitimim tamamlanana kadar profesyonel futbolcu olmama izin vermemişti. Bize erken yaşta disiplin aşılamıştır. Okul zamanı her sabah tam altıda bacağımı dürterek beni uyandırırdı. Kendisi de tam altı kır beşte evden çıkardı çünkü tersaneye, kapılar açılırken girmeyi severdi. Belki de bir teknik direktör olarak yıllar sonra sütçüden önce iş yerine varmayı alışkanlık haline getirmemin sebebi budur.
Prensipler, uzun vadede menfaatlerden daha çok önemlidir.
Antrenmanlarına yoğunlaşan, beslenmelerine ve beden sağlıklarına özen gösteren, yeteri kadar uyuyan ve antrenmanlara zamanında gelen on bir yetenekli adamdan kurulu bir takım yaratabilirsen, şampiyonluğu yarı yarıya kazanmışsın demektir. Bunu başaramayan kulüplerin olması her zaman şaşırtıcıdır
Zaferlerimizin disiplinde ısrar etmemizin bir ifadesi olduğuna inancımı hiç kaybetmedim. Başarının önemli bir kısmının kendini kaptırmamak ya da haddinden fazla risk alarak imkansızı yapmaya kalkışmamaktan geldiğini öğrenmek bazılarını şaşırtabilir.
Yaz tatili için otobüsle Saltcoast’a giderdik ve orada kardeşimle tek yaptığımız şey futbol, satranç ya da dama oynamaktı.
Annem ve babam canla başla çalıştıkları için ben de kendi hayatımı kazanmanın tek yolunun çok sıkı çalışmak olduğu fikrini benimsemiştim. Bu fikir, iliklerime işlemişti. Boş gezmeyi beceremezdim ve zamanlarını veremedikleri için kendi doğal yeteneklerini ziyan eden insanlara her zaman ifrit olmuşumdur. Elinizden gelenin en iyisini yaptığınızı bilmek büyük bir tatmin duygusu verir, ayrıca bunun mükafatını aldığınız zaman daha da mutlu olursunuz.
Birçok futbol kulübünde teknik direktörler insanların sandığından çok daha fazla çalışırlar. Premiere Lig söz konusu olduğu zaman acımasız bir baskı vardır.
Aberdeen’de tüm ekip acemiler hatta Başkan bile birkaç kez sabah altıda kalkıp her birlikte sahadan karları temizlemiştik. 1980 yılı Mart ayında benim ilk şampiyonluğuma doğru giderken bir gün sahadan neredeyse yirmi santimetre kalınlığında kar temizlemiştik. Morton’u 1-0 yenmiştik ve o gün İskoçya’da oynanabilen tek maçtı bu.
David Beckham sıra dışıydı. Bize ilk geldiği zaman yurtta yaşıyordu ve sabah ve öğleden sonra antrenmanlarıyla yetinmeyip akşamları da öğrencilerle birlikte çalışıyordu. Sezonun başında aerobik ve fitness seviyelerini anlamak için futbolculara, İngiltere’de “bleep test” denilen testi yapardık. Beckham daima standartların üstündeydi. Aynı şey Ronaldo için de söz konusuydu. Dünyanın en iyi futbolcusu olma arzusu vardı ve bunu gerçekleştirmeye kararlıydı. Ayrıca İngiltere’ye gelmeden önce de beslenmesine büyük dikkat gösteriyordu. Bugünlerde her maçtan sonra buz banyosu yapmadan duramıyor çünkü bunun istediği seviyede oynamaya devam etmesi için gerekli olduğuna inanıyor. Alkole elini bile sürmüyor, süratini istikrarlı hale getirmek için kilosunu ideal olanın üç kilo altında tutuyor.
İşçi sınıfının bağrından çıkmış insanlara her zaman zaafım vardır çünkü bu durumun, onları yaşamın zorluklarına hazırladığını düşünürüm.
David Beckham, Doğu Londra’da küçük bir evde yetişmişti ve babası ısıtma mühendisi olarak çalışıyordu. Paul Scholes, Langley’deki sosyal konutlarda büyümüştü ve Nicky Butt, Gorton’dan gelmişti. Bu iki bölgede de kapının önünde park etmiş bir tane Bentley göremezsiniz. Wayne Rooney, Liverpool’un kötü bir mahallesindendi ve ciddi ciddi profesyonel boks yapma hayalleri vardı. Danny Welbeck ve Wes Brown, Manchester’ın çeteleriyle ünlü mahallesi Longsight’ta büyümüşlerdi. Bryan Robson’ın babası kamyon şöförüydü. Rio Ferdinand, Londra’nın en fakir mahallelerinden Peckham’da yetişmişti. Bu listeyi uzatmak mümkün.
Benim için azim; çok çalışmak, duygusal tahammül, olağanüstü konsantrasyon gücü ve yenilgiye boyun eğmeyi reddetmenin birleşmiş halidir.
Bryan Robson tehlike nedir bilmezdi. Kariyeri boyunca birkaç kez omzunu çıkarmış olmasına rağmen her gün düzenli olarak bin tane şınav çekmekten vazgeçmedi. Robson’un bir köşe vuruşu sırasında savunma yaparken çekilmiş fotoğrafını futbolculara hep gösterirdim. Gözlerini karartmış ve dış dünyayla ilişkisini kesmişti; yoğunlaştığı tek şey, o köşe vuruşunu nasıl etkili bir şekilde savunulacağından emin olmaktı.
Bir futbol maçı satranç oyununa benzese de kanat oyuncuları, kaleciler ve stoperler – kaleler, filler ve atlardan farklı olarak- et, kemik ve duygulardan oluşmaktadır.
Her maça on bir oyuncu ve yedi yedekle başlanır ve tüm organizasyonumuz bunları üretmek için tasarlanmıştı. Gelecek üç yıl takıma seçeceğimiz futbolcu kaynağının ne olduğunu hep bilmek isterdim. Gençleri yetiştirerek, onların gelişimlerine yardımcı olarak ve onlara başarıya giden yolu göstererek üst düzey performansı yakalamak çok kolaydır.
1978’de Aberdeen’e geldiğimde scout ekimiz iki kişiden oluşuyordu; ben ayrılana kadar sayıları on yediye çıkan ekibimiz, futbolda gelecek vadeden İskoçyalı gençleri bulup çıkarmaktan sorumluydu. Sonuç mükemmeldi. Aberdeen 1983 yılında Real Madrid’e karşı Avrupa Kupa Galipleri Kupası finalini oynarken sahada genç takımlardan gelmiş sekiz yerli futbolcu ile sadece üç transfer edilmiş futbolcu vardı.
Altyapı programımız, 1995 -96 sezonunda kullandığım on üç oyuncudan altısının genç takımdan geldiği, Aston Villa’ya karşı kaybettiğimiz maçta tam etkisini açıkça gösterdi. Ünlü televizyon yorumcusu Alan Hansen, maçın sonucuna bakıp karara vardı ve o gece İngiliz kamuoyu karşısında “Çocuklarla hiçbir şey kazanamazsınız” dedi. Ben hep tersini düşünmüşümdür: Çocuklar olmadan hiçbir şey kazanamazsınız.
Gençler bir kuruma fantastik ruh katabilir, bir genç kendisine ilk büyük şansı veren kurumu asla unutmaz. Bunu ömür boyu süren bir sadakatle geri öder. Genç oyuncular için hiçbir şey imkansız değildir ve yaşlı oyuncular kapıyı ararken onlar dikenli tellerden geçmeye çalışırlar.
Bir genç için, takımda güvenebileceği ve çıkarlarını düşünen bir ağabeyi olduğunu bilmek, en büyük itici güç olmuştur.
Denge her takımın anahtarıdır.
Yirmi beş yıl önce, spor biliminin, beslenmenin, daha modern antrenman sistemlerinin ve daha iyi sahaların avantajlarına önem vermeye başlamamızdan önce durum böyle değildi. Juventus 2014 yılında Patrice Evra ile kendisi otuz üç yaşındayken sözleşme imzaladığında aklını kaçırmamıştı.
Her cumartesi sahaya olağanüstü yaratıcı on bir futbolcuyla çıkmanın hayali harika fakat bu pratikte işe yaramaz çünkü rakip takımın ataklarına dayanabilmek için katı bir savunma ihtiyacının gerçekleriyle baş etmek zorundasınız.
Daha önce söylediğim gibi United’da biz takımı dört yılda bir yeni takımı yenilerdik ve en ateşli taraftarın gözünden kaçmasa da herkes farkına varmazdı bunun. Örneğin 1999 Şampiyonlar Ligi finalimizden üç yılı biraz aşkın bir süre sonra, finalde oynayan oyuncuların sadece beşi Old Trafford’da kalmıştı.
Oyuncularımı değerlendirmek için kullandığım objektif ve kişisel birkaç kriter bulunuyor. Kişisel kriterlerim; iki ayakla da oynama yeteneği, denge duygusu, formda kalmak için uyguladıkları disiplin, antrenman anlayışları, maçtan maça sezondan sezona istikrarları, çok farklı pozisyonlarda göstermiş oldukları ustalıklar ve oynadıkları takıma nasıl bir heyecan kattıkları.
Objektif kriterler; attıkları gol sayısı, dünyanın en iyi bazı takımlarında oynadıkları maçlar, kazandıkları lig şampiyonlukları ve kupaların sayısı ve Dünya Kupası finallerinde yer almaları.
Bir kurumda mükemmelliyete ulaşmanın bir yolu, başarıyı tanımlama biçiminize dikkat etmektir. Belirli, uzun vadeli hedefler amaçlarken daima dikkatli davrandım. Bu sezon iki kupayı almayı hedefliyoruz demedim. Bunun yerine her maçı kazanmayı hedefliyoruz demek daha kolaydı.
Bir şeyler kazanmak için bir dizi adım atmak gerekir. Ligi tek bir büyük adım atarak kazanamazsınız. Dolayısıyla her şeyi sindirilebilir parçalara bölmeye dikkat ederdim. Hiç kimse bir dağcılık ekibini Everest’in eteklerine götürerek zirveyi gösterip “Haydi arkadaşlar, tırmanın oraya” demez.
İnsanlara demir çubukla vurarak onlardan en iyi verimi alamazsınız. Bunu saygılarını kazanarak, onları zaferlere alıştırarak ve performanslarını geliştirebilecek yetenekleri olduğuna ikna ederek yapabilirsiniz. Bir terör saltanatıyla yöneterek başarısını sürdürebilen herhangi bir teknik direktör aklıma gelmiyor. İngilizcedeki en güçlü ifadenin “ aferin” olduğu söylenir. Liderliğin büyük bölümü, insanların sahip olduklarını bilmedikleri % 5 lik ekstra performansı ortaya çıkarmakla ilgilidir.
Futbolcularla, özellikle de gençlerle sözleşme imzalamadan önce daima içinde büyüdükleri koşulları anlamaya çalışmışımdır. Bir insanın yaşamına ilk on ila on iki yılının, yetişkin olduğu zamanki davranış biçimleri üzerinde çok derin etkisi vardır.
Futbolcular teknik direktör için oynamaz.
Güçlü bir kişilik, manevi gücün ve kararlılığın ifadesidir.
Disiplinde ısrar etmek, aceleci bireysel kahramanlık girişimlerinden çok daha fazla meyve verir.
İnsanlardan en iyi şekilde verim almanın yollarından biri, herkes intikam almaya çalışırken vefa göstermektir.
2012 yılında ABD Kadınlar Açık Tenis Şampiyonası finalini izlemeye gittim. Victoria Azarenka neredeyse Serene Williams’ı yeniyordu. Son sette 5-3 önde olan Azarenka, yumruğunu havaya kaldırarak kenardaki ailesine ve arkadaşlarına hava attı. Bu noktadan sonra her şey yokuş aşağı gitti. Şampiyonluk sayısı için servis attığı maçı kaybetti ve kupayı Williams kazandı. Kaybettikten sonra Azarenka’nın suratını gördüm. Yıkılmıştı. Buradan çıkardığım ders şuydu: Kazanana kadar kupaya asla dokunmamalısın.
Performansı en iyi zaman değerlendirir.
Babam her zaman “ Yalan söyleme, çalma ve her zaman erken git” derdi. Geç kalmaya tahammül edemem. Toplantılara daime erken gittim. İşe ilk giden her zaman ben oldum.
Gençler dünyanın bütün zamanına sahip olduklarını sanırlar.
Yaşlanıp tecrübe kazandıkça zamanı nasıl değerlendireceğinizi düşünmeye başlıyorsunuz.
Kendini geliştirme azmi her şeyden üstün olmalıdır.
Büyük maçlar yaklaşırken etrafıma zihinsel bir koza örerdim.
Ne zaman büyük bir maçta zor durumlara düşsek, oyunculara ısrarla “ O anı değil, oyunu oynayın” derdim.
Bir finalden zevk almanın tek yolu vardır: onu kazanmak. Kaybedenleri asla kimse hatırlamaz.
Benim için vazgeçilecek tek zaman, öldüğün zamandır.
Yenilgi tecrübesi, ya da daha somut olarak bir yöneticinin buna gösterdiği tepki, kazanan bir olmanın vazgeçilmez şartlarından biridir.
Yakamı bırakmayan kaygıyı işimin bir parçası olarak kabul ettim. Hayatım boyunca bana eşlik etti ve aslında ne kadar çok kazanmak istediğimin işareti olan bu kaygının kaybolması artık bu görevi yapamayacağıma dair büyük bir uyarı olurdu.
Zaferleri daha çok yenilgilerden öğrenirsin.
Annem bana asla vazgeçmemeyi öğretti, ben de o gün bu gündür bu şekilde aynı dersi başkalarına aktarmaya çalışıyorum.
Maç sırasında oyunculara bağıra çağıra talimat yağdırmanın hiçbir anlamı yoktur. Bu yola başvurmak zorunda kalırsanız, planınızı doğru hazırlamamış ve oyunculara aktaramamışsınız ya da gerekeni yapacakları konusunda futbolculara güvenmiyorsunuz demektir. Her iki eksiklik de oyunculardan ziyade teknik direktörün zayıflığını yansıtır.
Fikirlerinizi uygulamak ve sisteminizi yerleştirmek yıllar alır. İşi anlayan ve onlara zaman ayırmaya istekli bir patron bulacak kadar şanslıysalar (böyle insanlar nadir bulunan insanlardır) bir imkanları olur Aksi takdirde sonuç alamayınca kovulacaklardır.
Kovulmamış tek teknik direktör, ilk işine başlayalı henüz iki dakika geçmiş olan teknik direktördür.
Bazı yöneticiler fanatiktir. Johan Cruyff, Barselona’yı yönetirken maçtan bir gün önce elinde cihazla sahaya gidip nem oranını ölçerdi. Çimlerin belirli bir yükseklikte kesilmesi konusunda bile ısrar ederdi.
Gidip yetenekleri bulmalısınız.
Beslenme düzeni gelişti, oyuncuların kariyeri uzadı; toprak teknolojisi sayesinde sahalar daha iyi drenaja, alttan ısıtmaya ve ilk yağışta çamurlu bataklıklara dönüşmeyen daha güçlü çim türlerine sahip, futbol topları artık eskiden olduğu gibi su geçirmiyor; futbolcular, dünün pamuklu ve yünlüleri yerine sentetik malzemeden yapılmış formalar giyiyor. Bugünün üst düzey futbol maçları artık otuz yıl öncesinden çok daha yüksek tempoda oynanıyor. Bu sahalar günümüzün oyuncularına üzerinde performans gösterebilecekleri olağanüstü bir zemin sunuyor.
Geleceği elimizden kaçırmayı kesinlikle istemedim. Böylece spor bilimi ve beslenme programlarını repertuvarımıza ekledik. Tıbbi bakım personelimizin kalitesini büyük ölçüde iyileştirdik. Video analiz sistemlerimizi de geliştirdik. Yeni beslenme programlarıyla futbolcuların yağ oranlarını %14-15’ten % 8’lere düşürdük.
Spor Bilimlerine 2007 yılında önem vermeye başladık. İlk spor bilimi direktörümüz Tony Strudwick’i işe aldık. Kapalı salonda ısınma çalışmalarıyla bizim kondisyona, hareket ve esnekliğin yararlarına olan yaklaşımımızı büyük ölçüde geliştirdi. Daha önce bir ton ağırlık ekipmanlarının bulunduğu spor salonumuz birdenbire oyuncuların kalp damar ve kas sistemlerini çalıştırdıkları sıra sıra kondisyon bisikletleri, koşu bantları ve futbolcuların egzersiz yaparken sevdikleri programları izleyebileceği büyük tv ekranlarıyla doldu. Egzersiz yoğunluğunu nasıl ölçeceğimizi bize öğretti ve böylece hangi oyuncuların kardiyovasküler ve kas sistemlerini çalıştırdığını izleyebildik. Ben oyuncuyken yaptığımız gibi kilometrelerce koşmak yerine, kısa hareketli sürat hamleleriyle, içeride antrenmana önem vermeye başladık. Oyuncuların koşturuldukları en uzun mesafe iki yüz metreydi. Form tutma anlayışımızda bir devrim haline geldi bu. Tony ayrıca karın ve bel güçlendirme (core) çalışmalarına da ağırlık verdi ve bunun büyük yararı oldu. Varis çoraplarının futbolcuların maçlardan sonra toparlanmalarına yardımcı olduğunu keşfedince fizik hazırlıklarımıza bu ayrıntıyı da ekledik.
Ben Ranger’ta oynarken antrenmanlar içler acısıydı. Her sabah aynıydı. Hiçbir teknik çalışma yoktu. Topu sadece maç yaparken görürdük. Hiçbir taktik konuşması yapılmazdı. Sağlık kontrollerimiz ilkeldi. Ciğer kapasitesi ya da kas kitle ölçümü yapılmazdı. Stres ve kan testi de yapılmazdı.
Kondisyon testleri acımasızdır fakat yanılmaz ben ve ekibim için her zaman yararlıdır.
Babamın her zaman dediği gibi tabutunu taşımak için sadece altı kişiye ihtiyacın vardır; bu sözün değerini yaşım ilerledikçe daha iyi anladım.
Michael Moritz: Sir Alex rakamlar, pazarlıklar ve insanlarla ilgili olarak bir satranç ustasının hafızasına sahiptir. Yıllar önce oynanan maçların sonuçları, ilk on birler, oyuncu değişiklikleri, gollerin hazırlanışını bile hatırlar. Arkadaşlarının bütün çocuklarının adını tek tek söyler, kaldığı tüm otellerin isimlerini sayar.
Büyük liderler, başkaları ile değil, mükemmellik anlayışının ta kendisiyle yarışıyorlar.
Yayıncı : Pegasus
Hamur Tipi : 2. Hamur
Sayfa Sayısı : 424
Ebat : 13,5 x 21
İlk Baskı Yılı : 2018
Orijinal Adı : Leading
Comentários