top of page
  • YouTube
  • Instagram

Şampiyon Mu Olunur, Şampiyon Mu Doğulur ?

Yetenek Nedir

1991 yılında Florida Üniversitesi’nde psikolog olan Anders Ericsson ve iki meslektaşı performansın anlaşılmasına yönelik bugüne kadar ki en kapsamlı çalışmayı yürüttüler.


Denekler – Almanya’nın meşhur Batı Berlin Müzik Akademisindeki kemancılar üç gruba ayrılmıştı.  İlk grupta olağanüstü öğrenciler toplanmıştı: uluslararası çapta solo kemancı olacak kızlar ve erkekler, müzikal performansın doruk noktası. Bunlar normalde üstün yetenekli olarak tarif edilen çocuklardı.  Özel müzik genleri ile doğacak kadar şanslı oldukları varsayılan gençler.

 

İkinci gruptaki öğrenciler son derece iyiydiler ama en iyi performansçılar kadar yetkin değildirler. Bu öğrencilerin bir gün dünyanın en iyi orkestralarında çalışmaları bekleniyordu ama tek başlarına bir yıldız olarak değil. Son grupta ise, en az yeteneğe sahip öğrenciler vardı: müzik öğretmeni olmak amacıyla çalışan öğrenciler. Bu gruba kabul edilmek için beklenen standartlar çok düşüktü.

Bu üç grubunda yetenek seviyeleri, profesörlerin görüşleri ve herkese açık yarışmalar gibi objektif yöntemlerle değerlendirilmişti



Bir dizi zahmetli görüşmeden sonra Ericsson, üç grubunda yaşam öykülerinin dikkat çekici şekilde birbirine benzer olduğunu ve sistematik farklar içermediğini tespit etti.  Öğrenciler genellikle 8 yaş civarında çalmaya başlamışlardı ki, bu, aynı zamanda resmi eğitime de başladıkları yaştı. Müzisyen olmaya ise ortalama 15 yaşına basmadan hemen önce karar vermişlerdi.  Eğitim aldıkları ortalama müzik öğretmeni sayısı 4,1’di ve keman dışında çalıştıkları başka enstrüman sayısı 1,8’di.

Ama gruplar arasında dramatik ve beklenmedik bir fark vardı; hatta bu fark o kadar belirgindi. Ericsson ve meslektaşlarını neredeyse yerlerinden sıçrattı. Bu fark ciddi olarak çalışmaya adadıkları saatlerdi.



Yirmi yaşlarına geldiklerinde, en iyi kemancılar on bin saat pratik yapmış oluyorlardı: iyi kemancılardan 2.000 saat ve müzik öğretmeni olmayı ümit eden kemancılardan ise 6.000 saat daha fazla.

Bu fark sadece istatistiksel olarak dikkat çekici değildi, olağandışıydı. En iyi performans gösterenler usta olabilmek için fazladan binlerce saatlerini adamışlardı.

Ama bu işin tamamı değildi. Ericsson ayrıca bu kalıbın hiçbir istisnası olmadığını buldu: seçkin gruba kimse üretken ve yoğun bir biçimde çalışmadan girememişti ve ayrıca canı çıkana kadar çalışan hiç kimse de ustalaşma yolunda başarısız olmamıştı.  Amaca yönelik çalışma, en iyileri geri kalandan ayıran tek faktör olmuştu.

Ericsson ve meslektaşları bu bulgular karsında şoke oldular, üstün başarıların nasıl anlaşıldığına dair bir paradigma değişikliğini müjdelediklerini hissettiler. Sonuçta önemli olan pratik yapmaktı, yetenek değil.

Biz yetenek seviyelerindeki bu farkların değişmez olduğunu, yani doğuştan gelen yetenekten kaynaklandığını kabul etmiyoruz diye yazdılar.  Bunun yerine, uzman veya en iyiler ile normaller arasındaki farkın performansı arttırmak için yaşam boyu ortaya konmuş bilinçli bir çaba olduğunu savunuyoruz.



Keele Üniversitesinde psikoloji profesörü olan John Sloboda’nın belirttiği gibi,: Yüksek başarıya ulaşmış kişiler için hızlı bir yol olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Tüm zamanların en başarılı golf oyuncusu Jack Nicklaus aynı noktaya dikkat çekmiştir. “Hiç kimse ama hiç kimse golf sporunda emek vermeden, konuyla ilgili iyice düşünmeden ve sayısız vuruş yapmadan gerçekten yetkin duruma gelmemiştir.  Çoğu oyuncuya zor gelen şey yeteneklerinin az olması değil, iyi vuruşları sürekli tekrar edebilme becerisidir. Ve bunun da tek cevabı pratik yapmaktır.

1826 yılında Franz Liszt “ Feux Follets”i bestelediğinde bu parçanın çalınmasının neredeyse imkansız olduğu söylenmişti,  bugün en iyi piyanistlerin hepsi bu parçayı çalabiliyor.



1900 yılı Olimpiyat oyunlarında 100 metre erkekler rekoru 11 saniyeydi ve bir mucize olarak kabul edilmişti.  Günümüzde bu derece gençler yarışmasında bile yeterli değil.

2009 yılında Berlinde gerçekleştirilen Dünya Atletizm Şampiyonaasında  Jamaika’lı atlet Usain Bolt  100 metreyi 9.58’le koşarak kırılması çok zor bir rekora imza attı.

  1. yüzyılın en iyi dokuz golf oyuncusu üzerinde yapılan bir analiz, hepsinin ilk uluslararası yarışmasının yirmi beş yaş civarında, yani ortalama golfe başlamalarından 10 yıl sonra kazandığını göstermiştir. Aynı sonuçlara matematik, tenis, yüzme ve uzun mesafe koşu gibi birbirinden çok farklı alanlarda da ulaşılmıştır.

Şimdi insanların ne sıklıkla kendi potansiyellerini “ Benim dil öğrenmeye karşı yeteneğim yok, spor için gereken koordinasyon yeteneği ben de yok gibi cümlelerle görmezlikten geldiklerini düşünün.

Bilimin bize söylediği ise üstün başarı bölgesine girebilmek için binlerce saat pratiğin gerekli olduğudur.

Zihinsel ve sonradan elde edilenin, fiziksel ve doğuştan gelene olan üstünlüğü defalarca teyit edilmiştir. Artık, uzman performans konusunda dünyanın en önde gelen otoritelerinden olan Anders Ericsson’un dediği gibi “ En önemli fark, hücrelerin ve kas gruplarının alt basamaklarında değil, atletlerin bütünleşmiş ve koordine olmuş hareketlerinin üzerindeki müthiş kontrollerdi.


Üst düzey performans, elde edilen zihinsel canlandırmaların, usta performansçılarının alternatif hareket planları geliştirmesine, planlamasına ve bulmasına aracılık etmesiyle oluşur. Bu zihinsel canlandırmalar uzmanlara üstün performans üretmeleri için gereken durumlar üzerinde daha fazla kontrol sağlar. Diğer bir biçimde ifade etmek gerekirse başarıya giden yolun anahtarı yetenek değil pratik yapmaktır.

 Mucize Çocuklar

Dahi Çocuk Efsanesi


Wolfgang Amedeus Mozart on sekizinci yüzyıl Avrupa’sının saraylarında bir olaydı. Sadece altı yaşındayken, genellikle kız kardeşi Maria Anna ile birlikte piyanodaki yetenekleri sayesinde aristokrasiyi büyütüyordu. Beş yaşındayken keman ve piyano için parçalar bestelemeye başlamıştı.

Onuncu yaş gününden önce birçok bestesini tamamlamıştı. Bunlar kısa pantolonlu bir çocuk için oldukça etkileyici işlerdi.

Mozart gibi bir muammayı nasıl çözersiniz? Sanatsal iç görüsü ve karmaşık yaratıcılığı ile yaşamları değiştirmiş, tarihin en büyük bestekarlarından birinin zamansız dehasını açıklamaya çalışırken, mükemmelliğe ulaşmak için on bin saat emek verilmesi gerektiği fikrine sıcak bakanlar bile cevap bulamamaktadırlar.

Bu kesin bir biçimde görkemli becerileri ile doğmuş, daha etiketiyle dünyaya gelmiş bir insanın örneği değil midir? Ne de olsa Mozart ilk piyanoya başladığı ve bestelerini yaptığı zamanlarda henüz on bin saat yaşamamıştı bile.

Ama tüm hikaye bu kadar mıdır? Mozart’ın ilk yıllarını gazeteci – yazar Geofff Colvin şöyle anlatıyor.

Mozart’ın babası Leopold Mozart zamanının meşhur bir bestecisi ve sanatçısıydı. Ayrıca oğlunu üç yaşındayken beste ve piyano çalma konusunda yoğun bir eğitim programına başlatan baskıcı bir ebeveyndi. Leopold küçük Wolfgang’ı hocalık rolü için, sadece kendi yüksek mevkiinden dolayı değil çocuklara nasıl müzik öğretilmesi gerektiği le ilgili müthiş merakından da uygundu.  Yani Mozart çok küçük yaştan itibaren onunla birlikte yaşayan bir uzman hocadan yoğun bir eğitim alıyordu.  Mozartın basılan kayıt sayısına da bakılarak, günümüzde başyapıt olarak değerlendirilen ilk eseri 9 numaralı Piyano Konçertosudur. Bunu yirmi bir yaşındayken bestelemiştir.  Bu tabii ki çok genç bir yaştır ama 18 yıllık oldukça güçlü bir uzman eğitiminden geçmiş olduğunu hatırlamamız gerekir.


Aynı temel gerçek temel spor alanındaki çocuk dehalar içinde geçerlidir.

1997 yılında Tiger Woods ABD Masters Ligi Golf Şampiyonası’nı en genç kazanan sporcu olduğunda, çoğu uzman tarafından bu oyunu oynayan doğuştan en yetenekli kişi olarak gösterilmişti.

Ve bir kez daha hikaye motivasyonu çok yüksek bir baba ile başlar. Tiger’ın çocukluğundan bir parça;

Earl Woods pratik yapmanın mükemmellik geliştirdiği konusunda saplantılı eski bir beysbol oyuncusu ve Yeşil Berelidir.

Oğlunu çalıştırmaya daha yürümesinden konuşmasından önce “ akıl almayacak kadar erken” bir yaşta başlamıştır. Woods’un babası daha sonra görüşlerini “ Erken eğitim o kadar önemlidir ki, performansın bilinçaltına tamamen işler ve oradan akar” diye ifade etmiştir.

Evin garajında mama sandalyesinde otururken Tiger, babasının yaptığı vuruşları izlerdi. Küçük Tiger’a yılbaşı hediyesi olarak “ doğum gününden beş gün önce – bir golf sopası verilmişti. Henüz beşe kada saymayı bilmiyordu ama küçük Tiger golfteki beşlik sistemi dörtlük sistemden ayırt edebiliyordu.

İki yıl sekiz aylık olduğunda Woods handikap oyunu hakkında bilgi sahibiydi ve üç yaşına geldiğinde kendi atış öncesi hareket dizisini oluşturmuştu. Bir süre sonra garaj yolunda pratik yapmaya başlamış ve oradan da yeşil sahalara çıkmıştı. Her seferinde becerilerini geliştirmek için saatlerce çalışıyordu.  Tiger ilk büyük turnuvasını on üç yaşındayken kazandı.

 

Tiger Wood’un en iyi 10 vuruşu





İki yıl sekiz aylık olduğunda Woods handikap oyunu hakkında bilgi sahibiydi ve üç yaşına geldiğinde kendi atış öncesi hareket dizisini oluşturmuştu. Bir süre sonra garaj yolunda pratik yapmaya başlamış ve oradan da yeşil sahalara çıkmıştı. Her seferinde becerilerini geliştirmek için saatlerce çalışıyordu.  Tiger ilk büyük turnuvasını on üç yaşındayken kazandı.


Venus Williams doğmadan iki sene önce babası Richard, televizyon kanallarını karıştırırken, bir tenis maçı galibinin 40.000 dolarlık bir çek aldığını gördü. Usta sporcuların kazandığı paradan etkilenen baba ve yeni eşi Oracene bir tenis şampiyonu yaratmaya karar verdiler. Venus 17 Haziran 1980’de, Serena ise bir yıl sonra 26 Eylül 1981!de doğdu.

Richard nasıl koçluk yapılacağını öğrenmek için ünlü tenis yıldızlarının kasetlerini izledi, kütüphanede tenis dergilerini okudu ve psikiyatristler ve tenis koçları ile konuştu. Ayrıca kızları ile birlikte oynamak için kendi ve eşi de tenis öğrendi.

Venüs “ dört yıl altı ay ve bir günlükken” ve Serena ise üç yaşındayken azimli bir şekilde tenis öğrenmeye başladılar. Antrenman için mevcut olan tüm kortlar çukurlarla delik deşik edilmiş ve çeteler tarafından kuşatılmışken Richard kızları için dikkat çekici fırsatlar yaratmayı başarmıştı.


Dünya rekortmeni Usain Bolt ve ünlü tenis yıldızı Serena Williams’ın kuvvet antrenmanları

Sportif başarının çetin mantığı belki de en dokunaklı biçimde Andre Agassi tarafından dile getirilmiştir.  “Açık” isimli otobiyografisinde tenisteki ilk yıllarını tekrar yaşayan Agassi şöyle yazmıştı.” Babam eğer her gün 2500 topa vurursam, her hafta 17.500 topa vurmuş olacağımı ve bir yılın sonunda ise neredeyse bir milyon topa vurmuş olacağımı söylerdi.  O matematiğe inanırdı. Sayılar yalan söylemez derdi. Yılda bir milyon vuruş yapan çocuk yenilmez olur.

Ama çok erken çok erken yaşta spora başlamanın da ciddi tehlikeleri olabilir. Hangi alanda olursa olsun, uzmanlık kazanmak için gereken emeği verebilmek ancak söz konusu kişi bu alana kendini adamaya herkesten bağımsız bir biçimde karar vermişse mümkün olur. Yaptığı uğraşıya ebeveyni veya antrenörü istiyor diye değil gerçekten önem veriyor olmalıdır. Psikologlar buna içsel motivasyon adını verirler.


Ama motivasyonun içselleştirildiği yerde, çocuk zaten çalışmayı eziyetli değil eğlenceli görmeye başlar. Bakın satranç dehası Monica Seles ne diyor .” Ben sadece çalışmayı antrenman yapmayı ve buna benzer şeyleri seviyorum” . Serena Williams ise Antrenman yapmak benim için bir lütuf gibiydi çünkü çok eğlenirdik. Tiger Woods : Babam benden hiçbir zaman golf oynamamı istemedi. Ben ondan istedim.

 

 

Polgar kardeşlerin öyküsü uzmanlaşmada çalışmanın önemi ile ilgili ışıldayan bir kanıttır. Baba Polgar henüz doğmamış çocuklarının tüm dünyayı yeneceğini halka duyurmuş, bilimin zamanla test edilen geleneğinde gözden düşme riskini alarak bunu kanıtlamıştır. Kızları, doğumlarından bile önce ortaya atılan iddiaların hakkını vermiş hatta bunların bile ötesine geçmiştir.


Susan’ın başarılarının çok dramatik olmasına ihtiyaç duyuyordum ki kimse onların doğruluğunu sorgulayamasın. Bu insanların üstün başarıları ile ilgili teorilerinin tamamen yanlış olduğuna ikna etmenin tek yoluydu.  Ve sonra bir anda aklıma satranç geldi.

Neden satranç. Çünkü son derece nesneldi. Eğer benim çocuğum bir sanatçı ya da yazar olarak yetiştirilseydi, onun gerçekten dünya çapında olup olmadığı ile ilgili insanlar yorum yapabilirlerdi. Ama satrancın performansa dayalı nesnel bir ölçümleme sistemi vardır ve bununla ilgili tartışma olasılığı yoktur.

Susan Polgar beş yaşındayken yerel bir yarışmada zafer kazandığında, orada bulunan herkes bunun eşsiz bir yeteneğin sonucu olduğundan emindi. Yerel gazete tarafından bir dahi olarak tarif edilmiş ve Polgar başka bir adam tarafından böyle bir muhteşem yeteneğe bir kızı olduğu için tebrik edildiğini hatırlatmaktadır. Adam “ bu benim küçük Olga’nın becerebileceği bir şey değil demişti.

Ama buzdağı yansımasıdır, seyirciler bu performansın oluşmasında verilen emeğin çok küçük bir kısmına şahit olduklarından, bunun özel bir yeteneğin sonucu olduğunu düşünmüşlerdir. Polgar şöyle demişti “ Eğer ilerlemenin ne kadar yavaş, santim santim gittiğini görmüş olsalardı Susan’a bu kadar çabuk deha etiketini yapıştırmazlardı”.

GM Susan Polgar Belgeseli




Yazar Geoff Colvin dünyanın en iyi patencilerinden biri olan Japon Shizuka Arakawa’nın, beş yaşında bu spora gönül vermesi ile 2006 yılında Olimpiyat şampiyonu olması arasında  yirmi binden fazla düştüğünü hesaplamıştır. Colvin şöyle yazmıştır “ Arakawa’nın hikayesi paha biçilmez bir mecazdır.  Poponun üstüne yirmi bin kere yapışmış olmak, ,işte müthiş performansın geldiği yer.

Beyin Dönüşümü

Bir çalışmanın amaca yönelik olması için konsantrasyon ve adanmışlık önemli olmasına rağmen yeterli değildir. Aynı zamanda uygun çalışma sistemine de sahip olmanız gerekir ve bu bazı durumlarda doğru şehirde yaşamak veya doğru antrenöre sahip olmak anlamına gelir.

 


Uzmanlıkla ilgili Anders Ericsson şöyle yazıyor :“ İnsan bedeni normalin dışında zorlandığında DNA’mızda uyku halinde bulunan bazı genler harekete geçer ve olağandışı fizyolojik süreçler aktive olur. Zamanla vücuttaki hücreler bu aktivitenin metabolik talepleri doğrultusunda  tekrar organize olurlar. Mesela kaslara kan taşıyan kılcal damarların sayısı artar.

 

Uzun mesafe koşucularının kalpleri ortalamadan büyüktür ama bu şekilde doğdukları için değil, harcadıkları emeğin sonucudur. Masa tenisi oyuncularının bilekleri daha elastiktir, parmakları daha esnektir ve balerinler ayaklarını daha geniş açıda döndürebilirler.


İnsan vücudunun adapte olma yeteneği çok etkileyici olmakla beraber, araştırmacıları esas hayrete düşüren beynin esnekliğidir. Almanya Konstanz Üniversitesinden Thomas Elbert’in yürütmüş olduğu  bir çalışmada, genç müzisyenlerin beyninde parmaklarını kontrol eden bölgenin ne kadar çalışırlarsa o kadar çok büyüdüğü bulunmuştur.

 


Ehliyet alabilmek için çok zorlu bir sınavdan geçen Londra taksi şoförleriyle ilgili yapılan bir çalışmada, beyinlerinin mekânsal navigasyonu yöneten bölgelerinin taksi şöförü olmayanlara göre daha çok büyük olduğu ve söz konuşu bölgenin kullanım süresi uzadıkça daha da büyüdüğü keşfedilmiştir.

Beyin dönüşümünün temel maddelerinden biri miyelindir. Bu, sinir liflerinin çevresine sarılı bir maddedir ve sinyallerin beyinden geçiş hızını dramatik bir biçimde arttırabilir. 2005 yılında yapılan bir deneyde beyinleri incelenen konser piyanistlerinde, miyalin miktarı ile pratik yaptıkları saat arasında doğrudan bir bağlantı tespit edilmiştir. Ama beynin değişim öyküsünde miyelin tek tema değildir.  Amaca yönelik çalışmada yeni sinirsel bağlantılar yapar, beynin belirli bölgelerinin alanını büyütür ve gelişmesine giden arayış yolunda uzmanın beyninin yeni bölgelerini geliştirmesine izin verir.

Genetiğin kuvvet, güç, dayanıklılık, kas lifi tipi, boyutu ve kompozisyonu, esneklik, nöromüsküler koordinasyon, karakter ve diğer fenotiplere etkisi büyüktür. Yüksek sportif performans; antrenman, beslenme gibi uygun çevresel koşullar ve yüksek genetik potansiyelin kombinasyonunun sonucudur. Fiziksel performansın yapılan araştırmalarda kardiyorespiratuar dayanıklılık, kas gücü gibi farklı bileşenlerin kalıtımın %31’den %85’e değişen oranlarda etkilediği gösterilmiştir.

Not: Rus Spor Bilimcilerin bu konuda meşhur bir sözü vardır. ” Olimpiyatlarda altın madalya kazanmak istiyorsanız, anne ve babanızı seçmeniz gerekir” . Bu da genetik faktörlerin atletizmde madalya kazanabilmek için ne kadar önemli olduğunu bizlere  gösteriyor. Yaptığınız antrenmanla ancak genetik faktörlerin izin verdiği en üst sınıra ulaşabilirsiniz




Kaynaklar

Ericsson,A. Charness,N. ‘Expert Performance’ American Psychological Association. Vol.49, No: 8, 725 – 747

Ericsson, A. The Influence of  Experience and Deliberate Practise on the Development of Superior Expert Performance’

Gladwell, M. ‘Çizginin Dışındakiler’ Mediacat, 2011, İstanbul

Koku,F. ‘Sportif Performansın Genetik İle İlişkisi’.  Spor Hekimliği Dergisi, Cilt: 50, S. 21-30, 2015.

Syed, M. ‘Sıçrama’ Kuraldışı Yayıncılık, 2011, İstanbul.

Comments


Ofis

Cubes Ankara

Çukurambar Mah.

Malcolm X Caddesi

A 1 Blok No : 16 

Çankaya

Tel: 0 530 168 49 78

Fun Club

  • YouTube
  • Instagram

İşbirliği ve Yeni İçeriklerden Haberdar Olmak İçin

Teşekkürler

© 2025  Yaşam İçin Spor

bottom of page